Dünyanin üzerinde semsiyeler ve gölgelikler olusturan demet demet hava yollari...
Birbirine bagli, temas halinde, iliski icinde, aglar yaratan tüm büyük sehirler...
Sonu gelmez trenlerle demiryollari...
Her yerde motorlar ve durmadan yinelenen bir göc halinde bir yerlere ulastirilan, mekan degistiren, bir yerden bir yere tasinan insanlar...
Gidisler, dönüsler, dönüssüz gidisler...
Acayip bir hayvan görme arzusu, bulunmasi neredeyse olanaksiz bir bitkiyi toplama istegi, mahsur edilmis bir kelebegi seyretme özlemi, bir tas ocagindaki jeolojik bir damari görme hevesi, bir zamanlar bir sairin dadandigi gök kubbe altinda yürüme tutkusu. Biri Antarktikanin soguk sularini ister, digeri Pasifikin mercan adalarini ve sicak sularini...
Dünya tirmanilacak volkanlar, düsünceye dalinacak kiyilar, inilecek nehirler, alinacak yollar, binilecek trenler ve ucaklarla tasar; durmadan safaklar, seherler, tan kizilliklari, yagmurlar ve parlak günesler, cöller ve daglar, ormanlar ve kirlar, simal isiklari ve yalanci günesler, gökkusaklari ve kasirgalar, bulutlar sunar.
Herkes kendi icinde su, toprak ya da hava icin duydugu bir tutku kesfeder, ates ise gezginin bizzat bedeninde dolasir.
Yolculugun, gezmenin ve yürümenin dogasina dair her sey...