Hacli istilalarinin dünyayi kasip kavurdugu 12. yüzyilda yasayan Nureddin Zengi, suyu tersine akitmayi basaran adam. Bir ayagini Halepte tutarak müslümanlari birlestiren, zillet örtüsünü üstlerinden atan, degerler bagini yeniden yeserten mücahid ve muttaki bir önder. Müslüman Sarkin kandili, kilici, kalkani. Elliden fazla beldeyi Frenk isgalinden kurtarmasinin yaninda, insa ettigi medreseler ve diger kurumlarla Sünni uyanisa can katan bilge bir yönetici. Yeryüzünü titrestiren güclü avaziyla, aci ve korku icinde ömür tüketmekten kurtardigi hünerli ve caliskan kadinlarla, sehirleri ayaga kaldiran yigit ve onurlu adamlarla benzerine pek rastlanmayan gercek bir Islam baharinin mimari. Cesareti, adaleti ve merhametiyle herkesin hayranligini kazanan bu güzide kahraman; yetistirdigi ve yol gösterdigi Selahaddine, fetih minberini bile yaptirdigi Kudüsün kapisini aralayan kisi ayni zamanda.
Ali Emre, sanki özellikle karanliga terk edilen, ders kitaplarinda adi bile anilmayan bu kiymetli cehreye, yirmi yillik bir cabanin ürünü olan romaniyla isik tutuyor. Ic ice gecmis iki anlatiyla ilerleyen romanda; büyük ve karmasik bir toplumun, farkli aktör ve gelismelerle calkalanan zorlu bir dönemin, tarih ile edebiyatin temasiyla yeniden devinen bircok ayrintinin toplu bir fotografini görmek de mümkün.