Büyük salonun kapiya yakin bir duvarinin önünde birdenbire durdum. O andaki hislerimi, bilhassa aradan bu kadar seneler gectikten sonra, anlatmama imkan yok. Yalniz orada, kürk mantolubirkadin portresinin önünde, mihlanmis gibi durdugumu hatirliyorum. Resimleri seyredip gecenler, vücutlariyla beni saga sola itiyorlar, fakat ben oldugum yerden ayrilamiyordum. Bu portrede ne vardi.. Bunu izah edemeyecegimi biliyorum yalniz, o zamana kadar hicbir kadinda görmedigim garip, biraz vahsi, biraz magrur ve cok kuvvetli bir ifade vardi. Bu cehreyi veya benzerini hicbir yerde, hicbir zaman görmedigimi ilk andan itibaren bilmeme ragmen, onunla aramizda bir tanisiklik varmis gibi bir hisse kapildim. Bu soluk yüz, bu siyah kaslar ve onlarin altindaki siyah gözler bu koyu kumral saclar ve asil, masumluk ile iradeyi, sonsuz bir melal ile kuvvetli bir sahsiyeti birlestiren bu ifade, bana asla yabanci olamazdi.