Esir düsen bedenin degil de kalbinse, özgürlük ancak kavusmakla mümkündür.
1940li yillarda henüz gencecik bir kizken baslar Matildanin hikayesi... Birlikte büyüdükleri cocukluk arkadasi Hans, günün birinde bambaska bir anlam kazanir genc kizin yüreginde. Kalbini ilk kez pirpir ettiren genc bir adamdir artik o. Etraflarinda giderek kararmakta olan dünyaya inat, birbirlerine inanmaktan ve birbirlerini sevmekten asla vazgecmeyen iki asiga dönüsmeleri cok sürmez. Aralarindaki baglilik o kadar güclüdür ki saf sevgilerinden yayilan isigin, tüm karanliklari aydinlatabileceginden emindirler. Ancak Hitler Almanyasinin dalga dalga yaydigi kötülük, önüne cikani ezip gecmektedir ve ne yazik ki askin gücü bile onlari durdurmaya yetmez. Bir sabah Naziler, Hans ve ailesini alip götürmek icin geldiklerinde, Matildanin kalbini de beraberlerinde götürürler. O günden sonra ise hicbir sey eskisi gibi olmaz. Bedeni özgür olsa bile Matilda da artik esaret sehrindeki tutsaklardan biridir ve Hansinkiyle beraber atan kalbine yeniden kavusmak icin her seyi göze almaya hazirdir.
2018 yilinin Amerikasinda ise kariyerinde sorunlar yasayan basarili bir mimar olan Grace Laurent, hayatiyla ne yapacagini bilemeyenlerin düstügü o cukura düsmüs durumdadir. Tam da o büyük bosluk duygusuyla mücadele ederken, posta kutusunda adeta tüm sorularina cevap olabilecek bir zarf bulur. Öte yandan o cevaplara ulasmak icin bütün düzenini geride birakip ucaga atlamasi ve Almanyaya gitmesi gerekmektedir. Hem de daha önce adini bile duymadigi ama büyükannesi oldugunu iddia eden, Matilda Ellman isimli bir kadindan ona miras kalan mülkü görmek icin. Grace, önce her seyin garip bir saka oldugunu düsünür ama Matildanin ona biraktigi ipuclarini takip ederek miras aldigi hikayenin dügümlerini cözdükce, cok gecmeden kendi icindekilerin de cözülmeye basladigini fark eder.
Esaret Sehrinde Bir Kitapci, özgürlügün, fedakarligin, cesaretin ve insan olmanin anlamini tekrar tekrar sorgulatan, gözyaslari icinde okuyacaginiz bir saheser.
